1938 yılının sıcak yaz ayları sirozun büyük ızdıraplarıyla geçiyordu.
Hastalığın hızla ilerlemesi üzerine, hekimler ilk suyun alınmasına karar vermişlerdi.
Suyu doktor Fijense ve Neşet Ömer de hazır oldukları halde operatör M. Kemal almıştı.
“Kalın trakarlar kullanarak hissi, lokal olarak iptal edici ilaçlarla
kendisine acı hissettirmeden tam 10.5 kilo su aldık.
Bu suyu alırken ****** de karnından çıkan suyun miktarı ile yakından ilgileniyor,
su dolan şişeleri “bir, iki, üç dört” diyerek sayıyordu.
Suyun 10.5 kiloyu bulduğunu öğrenince “tuhaf şey”dedi.
“Bir gaz tenekesi de ancak bu kadar su alır” diye ilave etti:
İnsan karnında bu ağırlık varken hiç rahat edebilir mi?” Ponksiyon bitince ******, geniş bir nefes almıştı.
”Yeniden su alma ihtiyacı çabuk baş göstermiş ve birinci ponksiyondan 16 gün sonra ikincisi gerekmişti.
”Su alınırken ****** sürekli olarak “Bütün suyu alın. Hiç kalmasın” diye söyleniyordu.
Ameliyat bitince “Aman ne rahat ettim. Dünya varmış” buyurdu.
****** 17 Teşrinievvel (Ekim) gecesi ilk komaya girmişti.
Bu esnada kendisini kısmen kaybetmiş bir halde idi.
Sinirsel çalkantılar içinde çırpınıyordu.
Çevresinde dolaşanlara “Bırak, bırak, bırakın” diye haykırıyor, fakat kimseyi tanımıyordu.
Kendisini yatağa yatırdık. Fakat ****** bir türlü sükunet bulmuyor.
”Yorganı çekin, yorganı kaldırın. Üşüyorum, yanıyorum” diye haykırıyordu.
Üç gün süren bu komadan sonra ****** bir sabah tıpkı bir uykudan uyanır gibi gözlerini açtı.
Etrafındakileri tanıdı. Onlarla hiçbir şey olmamış gibi konuştu ve “Tuhaf şey bana ne oldu” diye sordu.
Kendisine “fazlaca uyudunuz” cevabı verildi.
Yeniden hayata dönen ****** etrafındakilerle konuşuyor,
Başbakan’ı kabul edip direktifler veriyor ve Ankara’ya gitmekten Cumhuriyet Bayramı’nda bulunmaktan bahsediyordu.
Tribüne bir asansörle çıkacak, oradan milletin bayramını kutlayacaktı.
Terzisi karın şişliğine göre ölçüsünü alıp frakını hazırladı.
Doktorlar, ******’ün son arzusu olan böyle bir seyahatin mükün olabileceğini,
fakat yolda ağır bir kalp krizi ile ölmesi ihtimali bulunduğunu söylediklerinden seyahatten vazgeçildi.
Cumhuriyet Bayramı günü, Saray’ın önünde öğrencilerin yaptığı
tezahürattan heyecanlanan ****** ikinci bir komaya girdi.
Bu koma bir gece sürmüş, ertesi sabah ******, etrafındakilere :
“Ben dün gece ne oldum?” diye sorup “”Ben asıl dün gece hasta idim.
Adeta değişmiş bir başka adam olmuştum” demişti.
Karnında tekrar ve hızla artan suyun basıncından büyük bir ızdıraba düşen ******
şiddetli bir ısrar ile üçüncü defa suyu aldırtıktan bir gün sonra son komasına girdi.
”Büyük kurtarıcı sakin,adeta uyur gibidir Ara sıra küçük çırpınışlarla yatağından sıçrıyor.
Sadece bir saniye sonra tekrar sükunete kavuşuyor.
Yavaş yavaş hançeresinde kesik hırıltılar başlıyor ve yüzü gitgide siyahlaşıyor.
Gözleri kapalı ve göğsü sürekli olarak inip kalkıyor.
10 Kasım günü saat 9’u çalıyor.******’ün ancak 5 dakikası kalmıştır.
Bir aralık kapalı gözlerini birdenbire açıyor, başını seri bir hareketle sağa doğru çeviriyor.
Bu, O’nun bize son bakışıdır.Ağır ağır yatağına yaklaşıyoruz.
Ben, hıçkırıklarımı zaptedemiyerek ölüsü üzerine kapanıyorum.
Ve talihsiz elemle O’nun şimdi yuvaları içinde yarı açık duran ‘asuman’ rengi gözlerini kapatıyorum.
Biraz sonra doktor Mehmed Kamil gelip beyaz bir tülbentle
O’nu çenesini bağlıyor, Umumi Katibi gelip elini öpüyor ve biz kendisini takip ediyoruz.”